05 Ekim, 2021
15 Mayıs, 2022
01/11/2021
Long Read
to read

Kültür - Galatasaray NEF'i yakından tanıyalım

GALATASARAY (Türkiye) - Galatasaray NEF denildiğinde akla gelen kelimeler listesinde tarih ve kültür kesinlikle çok üst sıralarda olur. Sonuçta bu takımın 16 Türkiye şampiyonluğu, 3 Türkiye kupası, iki Cumhurbaşkanlığı kupası ve bir de Eurocup’ı var. Ancak Basketbol Şampiyonlar Ligi'ndeki ilk seneleri onlar için hayal kırıklığı olmuştu ve kulübün bu tarihi ve kültürü yeniden tepeye çıkarmak için ayağa kalkması gerekiyordu.

Koç Ekrem Memnun ile Galatasaray ile yaşamı boyunca süren macerası ve birçok insan için basketboldan çok daha fazlası olan bu kulübün hak ettiği gibi bir kültür inşa etme konusundaki kararlılığı ile ilgili konuştuk.

Galatasaray NEF molasında Ekrem Memnun.

Memnun şöyle söyledi: “Bu kulübün kapısından içeri 10 yaşımda girdim ve şu an 52 yaşımdayım. Sadece bir basketbol okulu değil aynı zamanda hayat okulu benim için.” Ekrem Memnun mütevazı başlangıçlardan gelen bir isim ve Galatasaray’ın hayatındaki rolü ile ilgili söylediği şeylerde son derece samimi: “Ben zengin bir aileden gelmiyorum. Babam Türkiye’ye Yugoslavya’dan göç etmiş ve burada bir aile kurmaya çalışmış. Bu kulüp bana bir şans ve eğitim verdi. Sahip olduğum her şeyi Galatasaray’a borçluyum.”

Galatasaray’ın bir hayat okulu olduğu ifadesi sadece bir metafor değil. Galatasaray Spor Kulübü, ülkenin en prestijli okullarından olan Galatasaray Lisesi öğrencileri tarafından kurulmuş ve 30 Ekim’de kuruluşunun 116. yıldönümünü kutlayacak. Kulüp şu anda sosyal medyada 10 milyondan fazla takipçiye ve bir kulübün isteyebileceği en tutkulu, en sadık taraftar gruplarından birine sahip. Galatasaray küresel çapta bir spor markası. Ekrem Memnun’un örneğinde ise bu tutku onun kulübe olan manevi borcunu hemen hemen her seviyede ödemesini sağlamış: “Bu kulüp benim ailem, burası benim evim. Kulübün her seviyesinde görev aldım. Küçük kızlar ve küçük erkeklerden, kadın ve erkek A takımlarına kadar her seviyede koçluk yaptım.”

Memnun’un Galatasaray kadın basketbol takımıyla biriktirmiş olduğu bir dizi başarısı var. Bunların içerisinde dört tane Türkiye şampiyonluğu, birden fazla Türkiye kupası ve Cumhurbaşkanlığı kupaları yer alıyor. Hiç şüphesiz en başarılı sezonu ise Türkiye kupası, EuroLeague ve Cumhurbaşkanlığı kupası üçlemesini kazandığı 2014 senesi. Ancak Galatasaray'ın tüm spor dallarında en çok başarıya ulaşan antrenörlerinden biri için en değerli sezon yukarıdakilerin hiçbiri değil. Türk kadın milli takımı ile olimpiyata gitmiş olduğu sezon bile – ki bu çoğu antrenörün sadece hayal edebileceği bir şey- en değerlisi değil onun açısından. Hayır, Ekrem Memnun için en değerli sezonu Galatasaray kız U14 takımındaki ilk başantrenörlüğüymüş:

“İlk başantrenörlük pozisyonuma getirildiğimde 20 yaşımdaydım. Henüz ne yapmak istediğime, hayatımı nereye götüreceğime karar vermemiştim. Daha önce hiç başantrenör olmamıştım. Bençte ellerimi nereye koyacağımı bile bilmiyordum.” diyor ve anılarından bahsederken yüzünde bir gülümseme oluşuyor. Birkaç hafta içerisinde takım ulusal turnuvaya katılacaktı, bu da ne Ekrem Memnun’un ne de takımın henüz hazır olduğu bir şeydi: “Turnuvaya altı oyuncuyla gittik ve faul problemi yaşayan oyuncular dolayısıyla oynadığımız iki maçı üç oyuncuyla tamamladık."

Fakat takım tüm aksiliklere rağmen bir şekilde ulusal turnuvanın finaline ulaşmayı başardı ama genç koçun kalbinde iz bırakan alınan sonuçlar değildi: “Sahada verdikleri mücadele, birbirlerine ve basketbola olan sevgileri hariç hiçbir şey umrumda değildi. Bir sürü kupa kazandım ve milli takımı olimpiyatlara götürdüm. Bir sürü muhteşem hikayem oldu ama bugün hala koçluk yapmaktan en keyif aldığım turnuva o turnuvadır.”

O mücadeleyi ve hem basketbola hem takımın birbirine karşı olan sevgiyi yeniden yaratabilmek hiç kolay bir görev değil fakat Memnun’un kendine ve ekibine atadığı görev bu: “Şu an basketbol profesyonelleşmiş olmasıyla birlikte artık başka bir dünya. Buna ve sonuçların önemli olması durumuna alıştık fakat benim inancıma göre aşk olmadan hiçbir şey olmaz.” diyor Memnun. Bunu başarmak ve ekibin omurgasını destekleyecek bir kültür inşa edebilmek için şubenin köklerine dönme yaklaşımını sahiplendi: “Taktikler taklit edilebilir, antrenman planları taklit edilebilir ama kültür taklit edilemez. Kültür sizindir, kültür sizsinizdir, benzersizdir.”

Mücadele ve birbirlerine duydukları sevgi Galatasaray takımında görülmeye başladı bile. Deplsmanda BCL’de Igokea’ya karşı ve Türkiye liginde Efes’e karşı kazanarak çoktan mesaj maçlarından galibiyetle ayrılmaya başladılar.  Yine deplasmanda PAOK’a karşı kaybettikleri yakın bir maça rağmen takımın şu an verdiği izlenim oldukça pozitif. Galatasaray’ın maçları şu ana dek hep yakın geçen, dişe diş mücadelenin olduğu ve takım ihtiyaç duyduğunda büyük isimlerinin bir adım öne çıkıp sorumluluk aldığı maçlardı. Fakat takımın savaşçı ruhunun en önemli göstergesi bu kayıplara gösterdikleri reaksiyon oldu. Takımın zorlu zamanlara başarılı reaksiyon verebilme becerisi Ekrem Memnun’un takıma yerleştirmeye çalıştığı düşünce yapısı ile son derece uyumlu. Bu düşünce yapısı, yaratmaya çalıştıkları kültürü destekleyen bir yapı:

“Gelişim zihniyetine oldukça meraklıyım. Herkes kazanmak ister ancak ilk olarak oyuncularımızla herkesin önce kendisini yenmesi gerektiği yönünde anlaşma yapmalıyız.” Gelişim zihniyeti, psikolog Carol Dweck tarafından başarı psikolojisi bağlamında geliştirilmiştir ve farklı disiplinlerden birçok öğretmen, koç ve eğitmen için son derece önemli olmuştur. Bu zihniyetin temeli insanların becerilerinin veya özelliklerinin değişemez olduğu yönündeki geleneksel inancın aksine, doğru psikolojik çerçevelendirme ile her insanın kendini geliştirebileceği inancıdır.

Ekrem Memnun’a göre bu bireysel gelişim şu anda inşa ettikleri kolektif kültürün içinde de çok önemli: “Diğer şeyler bizim kontrolümüzde değil ancak herkes kendi kontrol edebileceği şeyleri geliştirmeye odaklanırsa takım da gelişir. Herkes daha iyiye giderse kazanan bir takımın parçası olurlar ve her birimiz daha iyi insanlar oluruz.”

Takımın oynama şekli ile kültürel temeller arasında bir sinerji olmalı ve bu sezonun Galatasaray’ının şimdiden kalıpları kırmaya çalıştığı oldukça açık: “Pozisyona dayalı basketbol, özellikle iyi oyuncuların ve harika koçların olduğu BCL’de çok önemli ama biz biraz daha farklı olmak istiyoruz.”

Ekrem Memnun’un ekibinin diğerlerinden farklı olduğu alanlardan biri geçiş hücumları. Maç başına 16 geçiş hücumuyla oynayan Arged BM Stal Ostrow Wielkopolski’nin ardından ikinci sırada maç başına 12.3 geçiş hücumu bulunan Galatasaray NEF var. Ayrıca bu hücumlardan set başına 1.4 sayı üretme istatistikleriyle hücum verimliliğinde de ikinci sırada yer alıyorlar. (Synergy) Bu da açıkça tasarlanmış bir durum. Memnun şöyle söylüyor:  “Hızlı oynamak istiyoruz, daha fazla pozisyon elde etmek ve oyuncularımıza hücum edebilmek için güven aşılamak istiyoruz.”  Bunun bir örneğini görmek isterseniz saatler uzunluğunda video izlememize gerek yok. Dee Bost ve DeVaughn Akoon-Purcell gibi ribaund alıp anında topu rakip potaya taşıyabilecek oyuncularınız olduğunda geçiş hücumu konusunda hiçbir zaman eksiklik çekmeyeceksinizdir.

 

Rakipler Bost ve Akoon-Purcell’in potaya gitmesine engel olmaya çok odaklandığı için merkez çizgiye yığılmak zorunda kalıyorlar.  Galatasaray ise köşeleri doldurma ve savunmaya karşı tehditlerini tüm sahaya yayabilme konusunda çok iyi.

 

Ekstra hızları, tempoları ve özgüvenle oynamaları onlara şut seçimi konusunda biraz daha özgürlük getiriyor. Ama bu sorumluluk eksikliğinden değil. Bu koçun oyuncularına güvenmeyi ve maçları kazanmak için ihtiyaç duydukları özgüveni kabullenmeyi seçen, bilinçli bir seçim diyor Memnun: “Referans aldıkları örneklere göre kıyaslayınca belki bazı şut tercihlerimiz izleyenlere tuhaf gelebilir ama bence böylesi oyuncular için daha keyifli ve izlemesi de daha eğlenceli.” Şu ana dek bu güvenin karşılığını aldığını söylemek mümkün. Özellikle de Galatasaray’ın topa yön veren oyuncularının pick-and-roll oyunlarında pozisyon başına 1.14 sayı ürettiği düşünüldüğünde. Bu istatistikte de AEK’nin arkasından ikinci sırada. Ayrıca BCL’de şu ana dek çıktıkları üç maçta 19 kez doğrudan pick-and-roll üstünden skor üretmeyi denediler ki bu konuda da istatistiklerde zirvedeler.

Aşağıdaki videodaki örneği inceleyelim mesela. Dee Bost, hücumun bitmesine 12 saniye kala savunmaya karşı dripling üstü bir üçlük atıyor. Bu kötü bir şut değil ama birçok koç bu kadar süre varken daha iyi bir şut pozisyonunun bulunmasını isterdi ve bu çok normal kabul edilirdi.

 

Yine bu videoda da savunmanın Melo Trimble’a karşı ilk seferde başarısız olduğunu, sonra yeniden perdeye takıldığını ve yine savunamadığını görüyoruz.  Dripling üstü, hücum süresinin bitmesine daha 10 saniye varken orta mesafeli iki sayılık atış savunmanın kabul edeceği bir atış. Ancak top Melo Trimble gibi bir oyuncunun elindeyken bu atış çok güzel şeylere sebep olabiliyor.

 

Tüm bunlar, Memnun’un Galatasaray’ının sadece bir geçiş hücumu takımı olduğu anlamına gelmiyor. Ayrıca, bireysel tehditlerini en üst düzeye çıkarmak ve onları kolay atışlara çevirmek söz konusu olduğunda çok gözü açık bir ekip. Aşağıdaki videoyu izlerseniz Nymburk’un adam değiştireceğini bildiklerinden Dee Bost’un Kerry Blackshear’a perde yaptığını görebilirsiniz. Adam değiştirmenin ardından Blackshear, kendi savunmacısına perde yapıyor konuma geliyor (#23 Palyza) ve bunun sonucunda Dee Bost için boş şut imkanı doğuyor.

 

Sonuç ne olursa olsun dönüp dolaşıp geldiğimiz yer: Kültür. İyi, kötü ve çirkinin hepsi oyuncular önderliğindeki incelemelerden ve bir dürüstlük sürecinden geçer. Ekrem Memnun şöyle diyor: “Her maçın ardınan bir 'gerçek günü' oluyor. Bir araya geliyor ve ne düşündüğümüzü, belli başlı durumlarda ne düşünmek istediğimizi birbirimizle paylaşıyoruz.” Tabii ki her takımın video inceleme seansları oluyor ama burada anlatılan şey koç yönetimindeki geleneksel hataları açığa çıkarma toplantıları değil. Koç Memnun için önemli olan şey seansın dürüstlüğünü oyuncuların yönlendirmesi: “Oyunculara daha fazla sorumluluk vermemiz gerektiğine inanıyoruz çünkü maçları oyuncular kazanıyor.” Gelişim zihniyeti ile paralel olarak bakıldığında bu inceleme ve gelişmekten oluşan sonsuz bir süreç. Memnun şöyle devam ediyor: “Bu bir süreç. Bir veya iki günlük bir şey değil. Bizim için her gün bir karakter sınavı.” Ekrem Memnun, takımının ulaşabileceği nokta ve bu yolculuğa sadık kalabilmek için gereken sabır ve tecrübeye yönelik tutkulu bir vizyonu olan bir adam.

Galatasaray gibi bir kulübün mücadele ve kültüründen bahsedip taraftarlarına değinmemek olmaz. Bu kulüp rakipleri için mümkün olan en zorlu atmosferi yaratmasıyla bilinen bir kulüp. Bu kulübün içinde büyümüş küçük bir çocuk ve yetişkin bir adam olarak Ekrem Memnun taraftarların ne beklediğinin ve bu taraftar grubunu temsil edebilmek için takımın yapması gerekenlerin son derece farkında: “Her top için savaşırız ve bu kulübü kuran insanların karakterini yansıtmaya çalışırız. Bunu her gün mümkün olan en klas şekilde yapmaya çalışırız. Taraftarlarımız bizim için ek bir güç ama aynı zamanda ek bir sorumluluk çünkü bu spor onlar için yapılıyor.”

Galatasaray’ın önünde geri dönüş yapabilme becerilerini gösterebilmek için muhteşem bir fırsat var. Bu haftayı boş geçecek ve ardından Sinan Erdem'de 9 Kasım’da Igokea’yı konuk edecekler.

Diccon Lloyd-Smeath

Diccon Lloyd-Smeath

Diccon is a basketball coach and analyst living in Madrid. Constantly digging in the crates of box scores and clicking through hours of game footage. Diccon is on the hunt for the stories within the stories. If you like to get a closer look at what’s going in the Basketball Champions League, you have found it.